geniş
широкий, просторный
Kapı küçük bir geçide açılıyordu, geçit de ancak bir fare deliği kadar genişti, fazla değil
Она открыла дверцу и увидела за ней нору, совсем узкую, не шире крысиной
Geçen hafta, Türkiye'nin başkenti Ankara'da geniş kapsamlı bir sağlık kampanyası başlatıldı
На прошлой неделе в столице Турции Анкаре стартовала широкомасштабная кампания по охране здоровья населения
Öncelikle, bir köpek var ve adı Max. Max, geniş bir arazide yaşıyordu ve her gün ormanda koşu yapardı
Макс жил в большом поместье и каждый день бегал по лесу
Kasabanın genişlemesi, insanlar için çok önemliydi
Расширение города было очень важно для людей
Benim yeteneklerim oldukça geniştir
Я обладаю широким спектром навыков
Bilim insanları, evrende meydana gelen büyük patlamadan sonra evrenin genişlemeye başladığını keşfetti
Ученые обнаружили, что Вселенная начала расширяться после большого взрыва
Mavi balinalar, plankton ve küçük deniz organizmalarını filtreleyerek beslendikleri için büyük bir ağız yapısına ve geniş bir boğaza sahiptirler
У синих китов большой рот и широкая глотка, поскольку они питаются планктоном и мелкими морскими организмами
Daha sonra, Edwin Hubble evrenin genişlediğini ve galaksilerin birbirlerinden uzaklaştığını keşfetmiştir
Позже Эдвин Хаббл обнаружил, что Вселенная расширяется, а галактики удаляются друг от друга
Charles Darwin, 19. yüzyılda evrim teorisini formüle etti ve bu teori sonraki yıllarda geniş bir şekilde kabul gördü
В 19 веке Чарльз Дарвин сформулировал теорию эволюции, которая получила широкое признание в последующие десятилетия